Yıl 1936. İngiltere Kralı VIII. Edward, Amerikalı bir kadın olan Wallis Simpson’a derin bir aşk beslemektedir. Ne var ki bu ilişki, ülke genelinde büyük bir tartışmanın fitilini ateşlemiştir. Bayan Simpson daha önce iki kez evlenmiş ve boşanmıştır. Oysa İngiltere’de kral yalnızca devletin değil, aynı zamanda Anglikan Kilisesi’nin de lideri sayılır. Kilise kurallarına göre boşanmış biriyle evlenmek ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Kral Edward’ın Wallis ile evlenme konusundaki kararlılığı kulislerde sıkça konuşulmaktadır fakat hükümet üyeleri, bu evliliğin halk ve kurumlar nezdinde kabul edilemez olduğu görüşündedir. Kralın önünde iki seçenek vardır: ya tahttan feragat edecek ya da Wallis’ten vazgeçecektir. Tüm gözler Buckingham Sarayı’na çevrilmiş durumdadır ve İngiltere, modern zamanların belki de en büyük kraliyet çıkmazlarından biriyle karşı karşıyadır.

Misilleme Eylemi (Retaliatory action), bir ülkenin kendisine yapılan bir saldırıya doğrudan veya dolaylı bir şekilde sert bir karşılık vermesidir. Bu, çoğunlukla askerî araçlarla olur. Örneğin füze saldırısı düzenlemek, düşman altyapılarını hedef almak ya da müttefik gruplar aracılığıyla karşı saldırılar başlatmak gibi.

Stratejik Yeniden Konumlanma (Strategic recalibration), bir ülkenin dış politikasını, tehditler ve fırsatlar doğrultusunda yeniden gözden geçirip değiştirmesidir. Bu yaklaşım, askerî tepki vermek yerine bazı tavizlerde bulunmayı veya pozisyonunu yumuşatmayı içerebilir. Örneğin, nükleer faaliyetleri sınırlamak, agresif söylemlerden vazgeçmek ya da bölgedeki silahlı gruplara verdiği desteği azaltmak gibi adımlar bu kapsamdadır.

Özel şehirler, genellikle özel şirketler tarafından kurulur ve yönetilir. Bu şehirlerde geçerli olacak kuralları şirketler belirler. Bu nedenle ülkenin genel yasaları, yani işçi hakları, vergi, ticaret, eğitim ve sağlık gibi alanlardaki regülasyonlar bu bölgelerde uygulanmayabilir. Kamu hizmetlerinin tamamı da yine bu özel kuruluşlar tarafından sunulur.

Duygusal silahsızlanma, bir kişinin karşısındakiyle kurduğu ilişkide duygusal ikna, gönül koyma, trip atma, minnet veya mahcubiyet yaratma gibi duygulara başvurmaktan bilinçli olarak vazgeçmesi anlamına gelir. Bu maçta duygusal silahların suç işleme niyetiyle kullanılması tartışmaya dahil değildir.

INFO: Muhafazakâr sol, sosyal adalet, ekonomik eşitlik ve kamucu politikalar gibi sol değerleri savunurken; ulusal egemenliği önceleyen, yerel değerlerin korunmasını önemseyen ve aile, din veya gelenek gibi toplumsal kurumlara saygılı bir söylem benimser. Muhafazakâr sol, küreselcilik ve çok kültürcülük gibi eğilimlere karşı daha eleştirel veya mesafeli bir duruş benimseyerek, toplumun kültürel sürekliliğini korumayı hedefler. (Ör. Almanya’da Sarah Wagenknecht - BSW vb.)

"Tembellik Hakkı" kavramı, ilk kez 19. yüzyılda Fransız düşünür Paul Lafargue tarafından ortaya atılmıştır. Lafargue, kapitalist toplumların çalışmayı ahlaki bir erdem gibi görmesini eleştirir ve insanların üretken olmak zorunda kalmadan da onurlu ve keyifli bir yaşam sürebilmeleri gerektiğini savunur. Bu anlayışa göre çalışma, yaşamı sürdürmek için bir zorunluluk değil, sorgulanması gereken bir baskıdır. "Tembellik Hakkı", bu nedenle çalışmama durumunu bir pasiflik hali değil, sisteme karşı bilinçli bir duruş ve direnç biçimi olarak yeniden tanımlar.

Bazı düşünce geleneklerinde (örneğin Zen Budizmi, Rumî gelenek, Wittgenstein felsefesi) sessizlik, iletişimsizlik değil; anlamın taşamadığı yerde hakikatin şekli olarak görülür. Bu geleneklerde susmak, eylemsizlik değil, bazen en güçlü eylemdir.